Gıda ve İçecek Sektöründe Sürdürülebilir Değer ve Kalite Yaratmak
Değer ve kalite kavramı Hızlı bir değişime uğradı. Değişim hala sürüyor.
Değer yaratmayı ama sadece değeri değil paylaşılan değeri yaratmayı sloganı haline getiren şirket sayısı giderek artıyor.
Nestle ve Diageo “paylaşılan değer yaratmak” diyor, Danone “paylaşılan sürdürülebilir değer yaratmak” kelimelerini kullanıyor. Aslında sadece gıda ve içecek şirketleri değil, Philips de Amazon da sürdürülebilir değerden bahsediyor. Philips “sürdürülebilirlik aracılığı ile değer yaratmak” derken, Amazon “sürdürülebilir imalat ile değer yaratmak” diyor.
Döngüsel ekonominin zirve yaptığı bir dönemin içindeyiz. “Sürdürülebilir” “paylaşılan” “değer yaratmak” kavramları “sürdürülebilir değer yaratmak” ın temelini oluştururlar. “Sürdürülebilir değer yaratmak” bir şirketin ana faaliyet alanı içinde yer alan bütün unsurları için aynı anda ekonomik, çevresel ve sosyal değer katması anlamına gelmektedir.
Sürdürülebilirlik bir denge hali. Elbette şirketlerin amacı ekonomik sürdürülebilirliği sağlamak. Bu o kadar çok önemli bir konu ki, çevresel ve sosyal faktörler göz ardı edilebiliyor. Ama konunun temelini çevre ve sosyal unsurlar oluşturuyor. Ekonomik faaliyette bulunurken, büyürken çevresel baskı yaratmadan, çevreye zarar vermeden büyümek gerekiyor. Bir ekosistem içinde olunduğu unutulmadan, çalışan, tedarik zinciri, faaliyet gösterilen coğrafya ve toplum unutulmadan büyümek sürdürülebilir büyüme için çok önemli.
Kavramlar aslında yeni değil. Çeşitli uluslararası kuruluşlar, etkinlikler ve protokoller aracılığı ile ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla sürdürülebilir bir dünyaya erişilmeye çalışılmaktadır. Bu çabalara kısaca bir göz atmak gerekirse ilk önce OECD (Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü) ile karşılaşırız.
OECD ilk kez 1976 yılında uluslararası şirketler için bir rehber hazırlamıştır. O günden bu yana rehber beş kez revize edilmiştir. Bu rehber hükümetler tarafından desteklenen en kapsamlı sorumlu iş yapma kurallarını içeren bir dokümandır. Bu rehberde vurgulanan husus, uluslararası şirketlerin belli çevresel ya da çalışan sağlığı ve güvenliği gibi konularda yasal düzenlemelere sahip olmayan coğrafyalarda faaliyet göstermeleri halinde dahi, bu kurallara uygun hareket etmelerini sağlamaktır.
Diğer bir oluşum 1971 yılında kurulan WEF’dir (Dünya Ekonomik Forumu) WEF kamu-özel sektör iş birliği için kurulmuş kar amacı gütmeyen uluslararası bir organizasyondur. Pozitif değişim için ortak çalışma ve iş birliği ortamını yaratmak hedefiyle çalışmaktadır.
1976 yılında Kanada’nın Vancouver kentinde “Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı – HABİTAT I” toplantısı yapılmıştır. Bu toplantı özellikle kalkınma yolundaki ülkelerin karşılaştıkları kentleşme ve konut sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilmek ve yerleşme/ iskan konularında uluslararası çapta işbirliği ve eşgüdüm sağlayabilmek amacını taşıyordu.
Ozon tabakasını incelten maddelerin kullanımının ve üretiminin kontrol altına alınmasını sağlayacak olan bir protokol üzerinde çalışmalar başlatılmıştır. Eylül 1987’de Ozon Tabakasını İncelten Maddeler İlişkin Montreal Protokolü kabul edilmiştir.
1992 yılında Brezilya’nın başkenti Rio’da toplanan Dünya Çevre Zirvesi’nde “Çevre ve Gelişme Üzerine Rio Bildirisi” yayımlanmıştır. “Rio Deklârasyonu” olarak bilinen bu bildiride, çevre kirliliği karşısında dünya devletlerinin yerine getirmek zorunda oldukları temel ilkeler açıklanmıştır.
Gündem 21, kalkınma ve çevre arasında denge kurulmasını hedefleyen “sürdürülebilir gelişme” kavramının yaşama geçirilmesine yönelik, küresel uzlaşmanın ve politik taahhütlerin en üst düzeydeki ifadesi olan bir eylem planıdır.
BM İnsan Yerleşimleri Konferansının ikincisi 1996’da İstanbul’da yapılmıştır. Konu yine kentleşme, konut ve insandı.
Eylül 2000’de toplanan BM Milenyum Zirvesinde 147 ülke günümüzde insan sürdürülebilirliğinin en acil sorunları hakkında Birleşmiş Milletler Milenyum Deklarasyonunu imzaladılar.
2015 Paris İklim Değişikliği Anlaşması ile birlikte iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin geri döndürülemez düzeye ulaşmasını engellemek üzere küresel ölçekte bir uzlaşıya varılması hedeflenmiştir. İklim değişikliyle mücadelenin yansıra iklim değişikliğine uyum konusunun da yeni anlaşma kapsamında eşit düzeyde ele alınması beklenmiştir.
2018 yılında COP 24 Katowice-Polonya’da yapılan müzakerelerde ise; Küresel ısınmanın 19’uncu yüzyıl seviyesine oranla en fazla 1,5 ile 2 dereceyle sınırlandırılmasını öngören İklim Anlaşması’nın maddelerinin uygulanabilmesini amaçlayan kurallar benimsendi
BM tarafından Ocak 2016’da ilan edilen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) diğer bir deyişle küresel hedefler Bin Yıl Kalkınma Hedeflerinin üzerine inşa edilmiştir. SKH’ler yoksulluk, iklim değişikliği ve çatışmalar gibi dünyamızın karşı karşıya olduğu ağır zorlukların bazılarını çözmek için bize ortak bir plan ve gündem sağlamaktadır.
17 sürdürülebilir kalkınma hedefini incelediğimizde görürüz ki, 1’den 6’ya kadar olan hedefler insani hedeflerdir. 7 ile 11. hedefler arasında kalanlar insan refahına ilişkin hedefler olup, 12 ile 15. hedefler arasında kalanlar gezegenimize ait hedefleri göstermektedir.
12. hedef olan sorumlu tüketim ve üretim hedefine dikkati çekmek istiyorum. Genel kullanımda üretim her zaman tüketimden önce kullanılır. Ama burada tüketim önde kullanılmaktadır. Çünkü gezegenimizle ilgili hedeflerde tüketicinin sorumluluğu ön plana geçmektedir. İşte bu nedenle tüketiciye Slow Food’un kurucusu Carlos Petrini yeni bir ad vermiş, üretici ile birleştirilerek türetici demiştir. Türetici kendisine ulaşan gıdanın geçirdiği evrelere hakimdir ve hatta bu üretim sürecini destekler. Sorumlu tüketim tercihleri üreticiyi de sorumlu şekilde üretim yapmaya zorlayacaktır.
16. hedef barış hedefidir. 17. hedef ise iş birliği hedefi. Hedeflere varmak için kamu, özel sektör, akademi, üretici tüketici STK’lar uluslararası kuruluşlar tüm örgütler iş birliği yapmak zorundadırlar.
İş dünyası olarak yoksulluğu nasıl sona erdirebiliriz? Açlığa nasıl son veririz diye düşünenler çoğunluktadır herhalde. Şirketler ya da bireyler olarak böyle düşünebilirsiniz. Ama üyesi olduğunuz sivil toplum kuruluşları böyle düşünmüyor. Düşünmüyor ki; Türkonfed, Tüsiad ve UNDP öncülüğünde “Hedefler İçin İş Dünyası Platformu” kurdu. Çünkü bu hedefler aynı zamanda iş dünyası için çok önemli fırsatlar barındırmaktadır.
Dünya ile aynı zeminde yürümek için şirketlerin yapması gereken geleceğe doğru hizalanmak ve doğru pozisyon almaktır. Sürdürülebilirlik için atılması gereken adımların başında SKH’leri anlamak ve şirket için öncelikli SKH konularını belirlemek gelmektedir. Bunun için de kurumsal iş hedeflerinin SKH’ler ile hizalanması gerekmektedir. Bu çerçevede oluşturulacak stratejiyi uygulamak, başarının ise yüksek sesle iletişimini yapmak gerekmektedir. Çünkü iyi uygulama örneklerinin duyulmasına, etkinin yayılmasına ihtiyaç büyüktür.
Nitekim iş dünyası %49 gibi bir oranla 8. hedef olan “İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme” hedefine katkıda bulunabileceğini düşünmektedir. Bunu %40 ile 12. hedef olan “Sorumlu Tüketim ve Üretim” takip etmektedir. “Sanayi İnovasyon ve Altyapı”, “Eşitsizliklerin Giderilmesi” ve “Sürdürülebilir Kentler ve Topluluklar” iş dünyasının sürdürülebilirliğe katkıda bulunabileceği diğer konular olarak ortaya çıkmaktadır.
“Daha İyi İş, Daha İyi Dünya” raporuna göre hedefler için yapılacak yatırımlar ile 2030 yılına gelindiğinde 12 trilyon dolar değerinde pazar fırsatı yaratılacak. Bu fırsatların yoğunlaştığı sektörler ise, tarım, gıda, enerji ve sağlık olarak karşımıza çıkıyor. Bu fırsatlardan bütünüyle yararlanmak için, şirketlerin sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği en az pazar payı ve hissedar değerini gözettikleri kadar gözetmeleri gerekmektedir.
Tarım ve gıda sektöründe pazar fırsatı yaratacak 14 alan aşağıdaki tabloda özetlendiği gibidir.
Değer yaratma şekli değiştiği gibi, kalite anlayışı da değişmiştir. Hayatımızın bir parçası olan kalite yönetim sistemlerinin yanı sıra;
- Orman Yönetimi Konseyi (FSC)
- Deniz Koruma Konseyi (MSC)
- Ecolabel
- Gıda Savunması (Food Defence)
- Sürdürülebilir Palm Yağı Oluşumu (RSPO)
- Sürdürülebilir Soya Üretimi İçin Basel Kriterleri
- FAIRTRADE-Adil Ticaret
- Yağmur Ormanları Birliği
- Gıda Kaybı ve Atığı Protokolü
- Yüksek Koruma Değerleri (‘HCV’) Network
- Doğal Sermaye Protokolü
- Selüloz, Kağıt ve Ambalaj Rehberi gibi özetleyebileceğimiz yeni standartlar üretim, satış, pazarlama faaliyetinin arkasındaki hikayenin detayına inmeye çalışmaktadır. Bir başka deyişle, esas olarak, ürünün yaşam evresi denilen, hammadde temininden nihai ürünün üretimine, daha sonra piyasaya dağıtımına ve son olarak da ürünün elden çıkarılmasına kadar geçen tüm süreçlerin çevreye ve sosyal yaşama yaptığı etkilerin analiz edilmesi ile kalite kavramı yeniden tanımlanmaktadır.
“Daha İyi İş Daha iyi Dünya” raporunda vurgulandığı gibi; “Toplumsal ve çevresel göstergelerin önümüzdeki 5 ila 15 yılda düzelmemesi durumunda, şirketlere karşı giderek güçlenen bir halk tepkisi ve hükümetlerden giderek daha sert düzenlemeler görmek çok olasıdır. Kaynak kullanımlarını ve işgücü yönetimlerini Küresel Hedeflere göre uygulayan ilk hamleci şirketler ve şirket yöneticileri sürdürülebilir oyun sahasında 5 ila 15 yıllık bir avantaja sahip olacaktır."